Karakter Analizi / Bir Karakter Yaratmak - Part I
Karakter Analizi ve Bir
Karakter Yaratmak;
Bu ikili aslında ayrı ayrı ele
alınıyor birçok kaynakta. Ancak şahsi görüşüm; birlikte ele alınmasından yana.
Keza, karakter yaratmak için önce analiz etmek gerek, analiz etmek içinse
karakteri yaratmak. Yaratım yani kurgu aşamasında, analizi eş zamanlı götürmek,
karakterlerin daha net ve gerçekçi olmasını sağlıyor bana kalırsa. Siz elbette
ayrı ayrı ele almak isterseniz neden olmasın? Ancak biz bu aşamada birlikte
işleyeceğiz. Karakter Yaratmak öyle oturup şu şu fiziksel özellikleri, şu şu
karakteri var deyip üstün körü geçiştirebileceğimiz bir konu değil asla.
Özellikle ana karakter, rakip karakter ve hikâyeye ciddi anlamda hizmet eden,
ileri taşıyan belirgin karakterler çok detaylıca irdelenmeli. Öyle ki, birisi
size gelişi güzel sorduğu her sorunun cevabını alabilmeli. Kendinizi anlatır
gibi anlatabilmelisiniz bu karakterleri. Peki, bunu nasıl mı yapacağız?
Konu bu kadar kapsamlı ve önemli olunca da, diğer konulara
nazaran daha farklı başlayalım istedim. Keza o kadar dikkatle kavranması
gerekli ki, oluşabilecek her pürüz (ki illa ki oluşacak bizim niyetimiz en aza
indirgemek) ilerlememizi baltalayacak türden.
İlk yapmamız gereken gerçekten yakından tanıdığımız,
sevdiğimiz ya da nefret ettiğimiz bir kişiyi düşünmek. Önce zihninizde (ya da
çok isterseniz direkt fiziksel olarak karşınıza oturtturun :)) daha önce
hiç düşünmediğiniz bir farkındalıkla onu incelemeye başlayın. Dış görünüşü
nasıl, onu diğer insanlarda ayıran bir fiziksel özelliği ya da herhangi bir
engeli var mı? Gözleri ne renk, saçları uzun, kısa, dalgalı, düz, kumral,
esmer. Boyu uzun, kısa, kilolu, zayıf. Olabildiğince detaylandırmaya çalışın.
Dış görünüşünün betimlemesi bitince onu sosyolojik açıdan değerlendirmeye alın;
insanlarla arası nasıl, iletişimi kuvvetli mi? Akademik ünvanı var mı, varsa
nedir? Toplumda nasıl bilinir, iş ortamında, sosyal hayatında sevilir mi?
Sevilirse hangi nedenlerden ötürü, sevilmezse sebepleri neler? Yine
alabildiğine detaylandırın, eğer cevapsız sorularınız varsa ve karşınızdaki
kişi size yardımcı olmaya gönüllüyse bizzat sorun sorularınızı. Bakın bu bile
çok önemlidir, dışarıdan nasıl göründüğü ile kendini nasıl gördüğü arasındaki
tutarlılığı test edebilirsiniz bu sayede. Kendinden nasıl bahsediyor? Zaten bir
sonraki aşamamız olan psikolojik açıdan değerlendirme kısmında artık bunu
betimlemeye başlayacağız, karakterin kendiyle olan bağı, hayata bakışı, yaptığı
işi severek mi yapar yoksa tamamen zorunluluk mu? Kişisel yetenekleri var mı?
Örneğin sanat, spor vs gibi alanlara ilgisi var mı? İkili ilişkilerinde nasıldır?
Herhangi bir aile ferdiyle sorunu var mı? Geçmişinden gelen ya da henüz oluşmuş
herhangi bir travmatik süreci var mı? Gibi gibi gibi.
Uygulamamızın mantığını (ki zaten
anladığınızı düşünüyorum) açacak olursak; burada amaçladığımız şey, senaryo
yazımı sırasında da olabildiğince gerçek karakterler yaratabilmemiz için,
zihnimizde canlandırdığımız bir kurgu karakteri ya da doğrudan gerçek hayatta
karşılaşıp derinleştirdiğimiz ve bazen kısmen kurgu eklediğimiz o karakter için
bir ön alıştırma yapmak. Bu bizim hem karakter yaratma konusunda
pratikleştirecek hem de hayal gücümüzün genişlemesi için yeni kanallar
açılmasını sağlayacak. Yalnız bir konuya önemle eğilmek istiyorum, bir insanı
bu kadar derinlikli analiz edip karakterize edebilmemiz için önce analiz yöntem
ve argümanlara, donanıma sahip olmamız gerekiyor. Daha önceki yazımızda da
belirttiğim gibi elektrik aksamı hakkında bilgisi olmayan, elinde tuttuğu
tornavidanın nasıl kullanıldığını bilmeyen bir kişi herhangi bir elektrik
arızasını gideremez. Kimse size psikoloji profesörü ya da sosyolog olun demiyor
ancak yine unutmayın, sadece tornavida kullanmayı bilen bir kişi de gereken
elektrik arızasını gideremez. Yani alanlara dair hâkimiyet=daha derin ve
gerçekçi karakterler yaratmak. Örneğin ana karakteriniz şizofren, siz
şizofreniye dair olabildiğince kapsamlı bir araştırma sürecinden sonra konu
hakkındaki gerekli donanıma sahip olmadığınız sürece ne yapımcıyı senaryoyu
satın alması için, ne de izleyiciyi filmin gerçekçiliğine ikna edebilirsiniz. Bu
yüzden ister gerçek hayattan alıntılayarak kurguladığınız, ister salt kurgu
karakteri olsun önceliğimiz gerçekçi olmasıdır. Artık yavaş yavaş senaryo
yazımının derin sularına doğru ilerliyoruz. Bir sonraki içerik yine aynı konu
üzerinden ilerleyecek. Daha önce bahsettiğim gibi bu konu fazlasıyla önemli ve
iyiden iyiye irdeleyeceğiz.
Ve devam edecek olursak;
Pratikteki ilk alıştırmanız bitti, artık zihnimizdeki kurguya
geldi sıra. Bir karakter yaratmadan önce analiz ederek ilerlemek bana daha
sağlıklı geliyor, ekle çıkar derken, en uygun karakter özellikleri bazen
kendisiyle olan uyuma, bazen kendi içinde yaşadığı çatışma ve tutarsızlıklara
en ince detayına kadar yer vermek gereklidir. Hatta şöyle diyebiliriz; bir
karakter yaratmak ve analiz etmek eş zamanlı yürütülürse, daha sağlam temelli
bir kurgu çıkar ortaya. Yani bu ikisi birbirini teyit ederken işlerinizi epey
kolaylaştıracaktır. Ve bu çift taraflı teyitleşmeyi bütün karakterleriniz için
yapmalısınız, ana karakter, rakip karakter ve hikâyeye önemli ölçüde katkısı
olan karakterleri çok daha detaylı bir şekilde kurgularken, yan ve sadece hikâyeyi
ilerletmeye yarayan karakterleri daha az detaylı kurgularız. Ancak şu konu
atlanmamalı, özellikle birbiri ile bağı olan karakterlerin, birbirine olan
bağlarının detaylarına da yer vermelisiniz. Evet, tanıdığınız bir kişiyi zaten
mevcut karakteriyle yazıya dökmek elbette çok daha kolay ancak bizim için zaten
asıl önemli olan tam olarak da bu; eğer gerçek hayattan esinlenilmemiş bir
kurgu karakter yazacaksak bunu artık öğrenme vaktimiz geldi. Bir kimlik
yaratmak gibi düşünün bunu, tanıtıma başlarken önce kim olduğunu yani adını
soyadını, cinsiyetini, yaşını, mesleğini, doğum yerini yazarak başlıyoruz. Daha
sonra fiziksel özelliklerini kabaca dile getirirken; örneğin ela gözlü, kumral
saçlı, beyaz tenli, dolgun dudaklı ya da uzun boylu, kaslı, yay kaşlı genç adam
şeklinde yazılmamalıdır. Diyelim yazdınız inanın yönetmen dikkate bile
almayacaktır. Çünkü hiçbir senaryo karakterinin özel olarak sipariş üzerine
üretilmiş hali hazır bir oyuncu kastı yoktur!
Ancak diyelim o karakterin, o
fiziksel özelliğinin o hikâyeye hizmet eden bir yanı var örneğin; Notre
Dame-Quasimodo kambur betimlemesi hikâyeye özel olarak hizmet etmektedir. Ya da
Esmeraldanın İspanyol çingenesi vurgusu için, esmer gür saçlı bir kadın
betimlemesi bu noktada önemlidir. Yani hikâyeye hizmet etmeyen, sırf size cazip
geldi ve egonuz tatmin olacak diye gereksiz fiziksel özellik detaylarından
kaçınmakta fayda var. Aksi halde özellikle yönetmen ve ekibinin diline sakız
olacağınızdan hiç şüpheniz olmasın! Kaldı ki siz bir hikâye kurguluyorsunuz ve
insanlara bir hikâye izletmek/okutmak istiyorsunuz, bilmem hangi renk ahu
gözlü, dilber dudaklıyı değil. Eğer niyetiniz buysa doğru yerde değilsiniz ve
çok başka projelere yönelmeyi düşünmenizin vakti gelmiş demektir. Bu yüzden
şimdi karar verin; siz bir hikâye yazarı mısınız? Yoksa bir pazarlamacı mı?
Bir sonraki aşama ise bir önceki içeriğimizde giriş
yaptığımız; karakterlerin birbiri ile olan bağlarından söz edilmesidir. Eğer bu
bağlardan söz etmezseniz, hikâye ağı içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Gerek hikâye
içindeki etkileri, gerek o karakterin hikâyeye ettiği hizmet en doğru şekilde
aktarılmalıdır. Ve ardından ise ana karakterimizin hikâyesini; geçmiş, şimdiki
ve gelecekteki haliyle detaylandırarak devam ederiz. Yine hikâyeye hizmet eden
olaylara, detaylarla yer vermeli, minik adımlarla ileri taşıyan olaylardan ise
sadece bu doğrultuda bahsetmeliyiz. Örneğin kadın karakterimizin bir çocuk
doğurması, bütün hikâyeyi etkileyen bir olguysa öncesinden, şimdiki durumdan ve
gelecek durumdan bahsederken, bilhassa durumu etkileme halinden söz edilir,
ince ayrıntılara yer verilir. Ama o kadar da önemli değilse ve diyelim sadece
geçen zamana vurgu yapmaksa amaçlanan, sahne hızlıca aktarılır, çok detaya
inilmez. İşte bu noktada karakteri analiz ederken, olayların önem derecesini de
irdeler ve analiz ederiz. Kurguya bu doğrultuda yön veririz.
Her karakterin farklı ve kendine has
özellikleri vardır. Zaten bu yüzden onlara “karakter” deriz. Ve yine bu yüzden
de kurguladığımız her karakter birbirinden “benzersiz” olmalıdır. Aynı davayı
savunmalarını ya da benzeyen yanlarını alıp çöpe atın demiyorum, bir insan
başka insanla benzeşirken bile kendine münhasır tavırları vardır. Aynı sevinci
başka şekillerde yansıtırız, aynı hüznü paylaşırken farklı şekillerde dışa
vururuz / içimize atarız. Tek yumurta ikizlerinin bile farklı tepkileri
olabildiğini düşündüğümüzde, ne demek istediğim daha net anlaşılır hale geliyor.
Kendine has karakterler yaratmak ilk
aşamada kulağa biraz meşakkatli ve zor geliyor olabilir ancak bunun içinde
harika bir tespitim var! Unuttuğumuz; neredeyse her gün bir karakter
yarattığımız gerçeği.
Bazen yolda birinin yürüyüşünü izlerken öylece, bazen bankadaki
o gişe memuru parayı sayarken, bazen ekmek almaya girdiğimiz o fırıncıdan para
üstü alırken. Pazara gittiğimizde yapacağımız ufacık pazarlık için pazarcının
beden dilini analiz eder, karakterine dair tahminlerimizden yola çıkar ve ikna
etmeye çalışırız. Tahminlerimizde haklı çıkar da pazarcı abiyi ikna edebilirsek
de kaparız aklımızdaki indirimi. Kısacası insanlar her an her yerde farkında
olmadan analiz eder birbirini pek çok biçimde, ancak çok azımız bunun
bilincindedir. Bu kendiliğinden işler, bilinç ve bilinçaltı sistemimizde.
Üstelik o kadar kendiliğinden olur ki bu, hayatımızın yegâne parçası olmuştur
artık.
Herhangi bir ikili duygusal
iletişimde de böyledir bu, tanışmak üzere olduğumuz, tanıştığımız ve hatta ve
hatta 20 yıldır tanıdığımızı sandığımız eşimizin bile değiştirmesini umduğumuz
bazı özellikleri vardır ve değişir umuduyla sabrederiz, sabrederiz ve
sabrederiz. Çünkü zihnimizde bir karaktere oturtmuşuzdur onu, bir kalıba. Ama
bakın çok evvelinde başlamışızdır biz kurgumuza, bazen doğru tahminlerimizle
bazen yanılgılarımızla sürdürürüz beklentilerimizi ve karşımızdakinin kurgumuza
has bir karakter olmasını umarız uzun bir zaman boyunca. Hayal kırıklıklarımız
da, mutluluktan havaya uçmalarımız da bu yüzden var aslında. Kurgumuza dair beklentilerimizi
karşılamış olması ya da bizi yanıltmış olmasıdır, bize bu duyguları vaad eden.
Hatırlayın hangimiz yapmadık biri hakkında bu tarz
varsayımlardan yola çıkan kurgular? Sevgili olma aşamasına gelene kadar neler
neler düşünürüz de ya fos çıkar ya da evet budur diyerek başlatırız bir
şeyleri. Anlayacağınız, biz bunu her an her yerde yapıyoruz, bu yüzden sizin de
şuan farkettiğiniz gibi aslında hiç de zorlanacağımız bir konu değil, karakter
yaratmak.
Bindiğiniz vapurda oturduğunuz koltukta, kestirin gözünüze
birini ve başlayın ona kıyafetler giydirir gibi karakter giydirmeye. Şapka
takın mesela, bir de pipo tutuşturun iki dudağının arasına, genel geçer bir
karakter geldi di mi hemen aklınıza? Karakterimiz bir dedektif evet. Devam
edelim; bir dedektifte bulunması gereken en belirgin özellik nedir? Merak evet
bravo!
Farkettiyseniz genel geçer bazı
karakter yapılarımız da vardır, neredeyse herkesin tanımlayacağı türden
kalıplaşmış özellikler. Burada ufak bir hatırlatma yapmak isterim; senaryo
yazımıza başladığımız ilk notlarımızda bir kitap önerisinden bahsetmiştim
“senaryo yazımı bilimi”. İşte bu kitapta bahsedilen en belirgin ve önemli
konulardan biri de buydu; daha önce beynimiz tarafından tanımlanmış bir bilgiyle
karşılaştığımızda, karşımızdaki objenin bütünlüğünden henüz emin olmasak bile
beynimiz birkaç detayı alarak, o objeyi otomatik olarak tamamlar ve
tanımladığını varsayar. Oysa bir pipo ve şapka yeterli doneler değildir
gerçekçi bir tanımlama yapmak için. Ki aslına bakarsanız bana kalırsa asıl
yapılması gereken de budur; şaşırtıcı olabilmek ve ezberleri yıkmak! Diyelim
varsayımda haklı çıktık ve o gerçekten bir dedektif, hala ezberleri
yıkabiliriz; bir dedektifin olmazsa olmaz karakter özelliği ne demiştik? Peki
ya bir dedektif en elzem karakter özelliğinden yoksun olduğunda sizce işler
nasıl gider? İşte hikaye tam da burada başlar. Elbette burada kastettiğimiz
sırf farklı olmak için gerçekçilikten uzaklaşıp abidik gubidik karakterler
tasarlamak değil, eğer tarzının özellikle bu değilse yani “absürd” dediğimiz
bir formatta yazmıyorsanız aman diyelim, gerçekçilikten uzaklaşmayalım. Örneğin
"Sherlock Holmes" baz alalım; bambaşka bir dünya sunar bize evet
ancak karakterler aynı derecede bağ kurabileceğimiz kadar da yakındır bize.
Dengenin önemine bakın! Aksi halde seyirci, o koltukta neden otursun ki?
"Senaryo Yazım Bilimi" kitabında bunun nasıl başarıldığına dair
harika detaylara yer verilmiş. O kitabı okuyun, bayılacaksınız.
Karakter yaratmak bir yerde onu yaşamaktır aslında, onu
yaşarken kendiniz gibi, yakınlarınız gibi bizzat tanımak gereklidir. Bu noktada
tıpkı bir oyuncu gibi role girmeyi iyi bilmeli ve her karakter için ayrı bir
kişi olabilme yetisine sahip olmalısınız. Aksi takdirde inandırıcılığını
yitiren karakterleriniz izlenmeye değer görülmeyecektir.
Siz bir duyguyu yaşarken ne hissediyorsanız, karakterinizin
de benzer duygular hissedeceğini asla aklınızdan çıkarmayın. Benzer derken ise
kopyanızı yaratmaktan söz etmiyorum elbette, sizin kadar canlı olmasından söz
ediyorum. Ancak tıpkı sizin gibi ağladığı, sizin gibi sevinebildiği, sizin gibi
bazen hayata küstüğü, bazen hayata döndüğünü düşünmek, sadece seyirci/okuyucu
ya da yapımcı için değil, yine sizin için de daha anlamlı hale gelecektir. Ona
etten kemikten bir vücut, derin bir ruh temin ederken, kendinizi temsil eder
gibi hissedeceksiniz ve tıpkı diğer herkes gibi sizin için de anlam ve önemi
artacak. İnandığınız kadar inandırabilir, önemsediğiniz kadar
önemsetebilirsiniz.
Bu şu anlama gelmemeli, yarattığınız karakterlere körü körüne
bağlanmak. An gelip o karakterinizi kendi ellerinizle çöpe atmak durumunda
kalırsanız ve bunu başaramazsanız işte o zaman işler sapasarar ve içinden
çıkılmaz bir hale gelir. Ne ilerleyebilir ne geri gidebilir olma durumu her
şeyin sonu demektir. Ki bazen ilerlemenin tek yolu, gerilemektir. Geri dönüp
her şeyi baştan yaratmak demektir. Yolun başına dönmek size şimdiden korkunç
geliyor ya da bu ihtimali hafife alıyorsanız da naçizane tavsiyem hiç
başlamamanızdır. Tıpkı hayatın kendisi misali, senaryo yazımında hiçbir şeyin
garantisi olmadığı gibi aksine inişler ve çıkışlar çok sık görülen bir
gerçekliktir.
Yorumlar
Yorum Gönder